Meltem Ataş Yazdı Vasila'ya Mektuplar!

PAYLAŞ
Elazığ Detay Haber - Gülşah Altaş

Sevgili Vasila. Bugün ölümünün 15. yıldönümü. Sen çok başkalaşarak uzaklaştın hayatımızdan. Kaç gün oldu sayısını unuttum. İnsan umutsuz bir zaman yaşayınca, hesaplamak istemiyor sanırım. Ben, canım çok yanarak bir kuytuda soluklandım yine. Masmavi bir hüzün kapladı her yanımı. Sesinin sıcaklığını duymak istedim kulaklarımda. Sonrası ötesiz ve anlamsız duyuşlarım. Kalp ağrılı gözyaşlarım zamanla buruk bir tebessüme dönüştü. Hani yakan bir güneşin altında üşüdüğünü hissedersin ya işte öyle. Açık havada nefesin kesilir, yara görünmez ama kanatır yüreğini.

 

Çok sevdiğin birini kaybettiğin zaman içinde kırk mum yanar ve her gün biri söner. Sonuncusu asla sönmez derlerdi. Meğer ne kadar da doğruymuş. Bunu şimdilerde daha iyi anlıyorum.

Hoyrat bir rüzgar var bugün Boztepe’de. Hatırlar mısın bir ilkbahar akşamı seninle buradaydık. Ellerimiz üşümüştü sonra yüreklerimiz. Isınmaya çalışmak gibi garip bir telaşımız vardı. Ateş yakmaya çalışırken ki hayalimiz, yağmurun sağanaklar halinde boşalmasına yenik düşmüştü. Neden sonra içimizi ısıtan sıcaklığın bir bardak demli çayımız olduğunu anlamıştık. Sonra kendi halimize saatlerce gülmüştük, ateşle ısınmak gibi tuhaf isteğimizin yağmurda gerçekleşmesinin imkansızlığını anlayınca.

 

Hep böyle olmamış mıydı zaten. Gerçekleşmesi imkansız hayallerimiz hoyratça acıtmıştı yüreğimizi. Masumca düşler kurmuştuk sonu hüsran olan. İmkansızlıklara yenik düşürmüştük masum hayallerimizi, şimdilerde masumca düş kurmayı bile unuttuk. Artık ne sen varsın ne de geride kalan hayallerimiz. Kaybettiğimiz en büyük değer sendin aslında. Varlığının en acımasız yokluğunu yaşıyor yüreklerimiz. Geçmişte yaşananlar bizi geleceğe taşıyamadı. Keşke sadece hayallerimizi gerçekleştiremediğimiz için üzülseydik. Bunun için yansaydı canımız. Yokluklar yürekleri daha çok kanatır derdin ya hep, meğer ne kadar da haklıymışsın. Varlığın imkansız bir yokluk şimdilerde. Yokluğun hiç dinmedi, acın hep taze.

 

Ne güzel günlerdi yaşadıklarımız. Hepsi bir film şeridi gibi gözümde canlandı yeniden. Kardeşçe ekmeğimizi bölüştüğümüz zamanlar. İki bardak çayımızla bir simiti paylaştığımız parasızlık günlerimiz. Şuursuzca harcamalarımız yüzünden tükenen paralarımızın ardından otobüs yollarını takip edişlerimiz, elli kuruşumuz eksik kaldı diye dolmuş şoförünün bizi kovarcasına dolmuştan indirmesi. Ben böyle şeylerin sadece eski Türk filmlerinde olduğuna inanırdım ya neyse. O halimize hala çok gülüyorum. Ya sessizce konuşmaya çalışırken ki acemiliklerimize ne demeli, herkesin bir anda dikkat kesildiği. Sırlarımızı saklamaya çalışırken ki acemiliklerimizi unutmadım elbette. Renk vermeyelim diye gayret ederken, ev halkının her ayrıntıyı bildiğini ima etmesi. Sonra aynı renkleri giydiğimiz için sokak ortasından eve dönüşlerimizi, kızdığımız insanlara söylemek istediğimiz onca şey varken ki suskunluklarımızı, topuklu ayakkabı giyeceğiz diye ilk deneyimlerde kaldırımlarla hasbihal oluşlarımızı, bisiklet sürmeyi öğrenirken vücudumuzda meydana gelen enkazları. Puslu bir şekilde gözümde ne çok şey belirdi, ne çok fotoğraf karesi. Kardeşçe paylaşımlarımız. Kardeşlik için ille de kan bağı gerekmezdi. Bunu bizden daha iyi kim bilebilirdi ki?

 

Şimdi sadece yokluğun var bana bu satırları yazdıran. Ve senin kaybetmenin yürek acısı. Geçen onca zamana rağmen acın çok taze. Annenle baban kabrini gül bahçesine çevirmiş. Hani o en sevdiğin kırmızı güllerden. Şimdi görsen nasıl mutlu olurdun, gözyaşlarını akıtırdın aniden.

 

Şimdilerde yokluğuna tuhaf anlamlar yüklemeye çalışıyorum. Garip cümleler kuruyorum. Anlamsız teselliler, eflatun hüzünler. Bazı şarkıları defalarca dinleyip hüzünlenmek istiyorum yeniden. Hani gidenlerin ardından dinlenen cinsten. İnsanı daha mı çok acıtıyor nedir ya da canımız daha çok yansın diye mi dinlenir böyle türküler? Acılar insanı olgunlaştırır derdin ya hep, gelgitlerin olmadığı bir dünya düşünebilir misin? Kaybetmek, sabretmeyi öğretir. Meğer ne kadar da haklıymışsın.

 

Can dostum, bugün garip bir hüzün var yine Boztepe’de. Acıların anlam kazandığı, belli belirsiz saatlerinden birinde.

                                   Rahmetle…

Meltem ATAŞ

Diyanet – Sen Kadın Komisyonu Başkanı

 

HABERİ PAYLAŞ:

Yorumlar / 4

BUNLARA DA BAKIN