Dr. Ömer Deniz Hayat Mutlu Yaşamak İçindir

PAYLAŞ
Elazığ Detay Haber - Gülşah Altaş

Özel Pedatem Psikiyatri Tıp Merkezi psikiyatri uzmanı ve mesul müdürü Dr. Ömer Deniz ile Detay Dergisi okuyucuları için güzel bir söyleşi gerçekleştirdik. Meslek hayatında 30 yılı geride bıraktığını ifade eden Deniz, psikiyatrinin çok önemli bir tıp dalı olduğunu ve giderek dünyada öneminin arttığını kaydetti.

Depresyonun basit bir üzüntü hali olmadığını, hepimizin günlük yaşantımızda bir takım rahatsızlıklar yaşadığımızı ve bunun karşısında karamsarlığa kapıldığımızı belirten Deniz, depresyon hastalığının tedavisinin mümkün olduğunu kaydetti.

Mevsimsel depresyonlara dikkat edilmesi gerektiğinin altını çizen Dr. Ömer Deniz, bir kişide sonbahar kış aylarında başlayan ve ilkbahar yaz aylarında düzelen depresyon ataklarının olması durumunda bu kişinin uzman bir doktora başvurmasının kaçınılmaz olduğunu söyledi.

Günümüzde depresyon tedavisinde kullanılan güvenli, etkin, herhangi bir alışkanlık, bağımlılık etkisi olmayan tedavi edici ilaçların olduğunu kaydeden Deniz, bir depresyon atağında kullanılan ilaçla bu atağın yüzde 70 ile 80 oranında başarı ile tedavi edildiğini söyledi.

Alternatif tıp yöntemlerinin insanların destek amaçlı gördüğü bir metot olduğunu kaydeden Dr Deniz, bunun depresyon hastalığının tedavisinde ciddi bir faydasının olmadığını sözlerine ekledi.

 

Şimdi sizleri Dr. Ömer Deniz ile gerçekleştirdiğimiz söyleşi ile baş başa bırakıyoruz.

Sayın hocam sizleri tanıyabilir miyiz, Dr. Ömer Deniz Kimdir?

1965 yılında Elazığ'ın Sivrice ilçesinde dünyaya geldim. İlk, orta ve lise öğrenimimi Elazığ'da, Akdeniz Üniversitesi Tıp Fakültesi'nde tıp eğitimimi tamamladım. 19 Mayıs Üniversitesi Tıp Fakültesi’nde ise uzmanlık eğitimimi bitirdim. Uzun süre Elazığ Ruh Sağlığı ve Sinir Hastalıkları Hastanesi'nde Psikiyatri uzmanı ve başhekim yardımcılığı görevlerinde bulundum. 2008 yılından beri Özel Pedatem Psikiyatri Tıp  Merkezi'nde Psikiyatri uzmanı ve mesul müdür olarak çalışıyorum. Bu zaman diliminde medya sektöründe çeşitli çalışmalarım oldu. Köşe yazısı, radyo programları yaptık. 20 yıl önce başladığımız Empati programımız Kanal Fırat ekranlarında devam ediyor. Hastalarımızın duasını almak adına çalışmalarımızı sürdürüyoruz.

Hocam Psikiyatri nedir diye soracak olursak günümüzde hala daha psikolog ile psikiyatrist arasındaki fark tam olarak anlaşılamıyor. Bununla ilgili neler söylersiniz?

Psikiyatri bir tıp bilimidir. Bilindiği üzere bizim bir bedenimiz bir de ruhumuz var, yani iki elmanın yarısı gibi. O yüzden beden ve ruh sağlığı bir bütündür diye kullandığımız bir slogan vardır. Beden sağlığı ile ilgili insanların rahatsız oldukları anda başvurdukları 20'nin üzerinde branş bulunmaktadır. Kulak burun boğaz, göz, dermatoloji, kadın doğum, dâhiliye, genel cerrahi, nöroloji, beyin cerrahisi, plastik cerrahi gibi bunları çoğaltabiliriz. Ancak duygu ve davranışlarımızla ilgilenen bir tıp bilimi var, o da psikiyatri. Psikiyatri giderek dünya da önemi artan çok önemli bir tıp dalıdır. Son yıllarda uzmanlık sınavlarında da reytingi artan tıp dalıdır. Bugünün benim için çok özel bir önemi daha var, ben hekimlik hayatımın 30 yılını geride bıraktım. Bugün itibariyle 30 yıl 40 gün oldu meslek yaşantım. Geçen gün oğlum aradı, öğretmenim senden daha çok şey öğreneceğim dedi. Hayırdır bu öğretmen işi ne iştir dedim, hiç bana böyle hitap etmezdin,  dedi ki bugün tıpta uzmanlık sınavı açıklandı birinci tercihime girdim, Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi Psikiyatri Bölümü'nü kazandım. Şimdi tabi 30 yıllık psikiyatriyle ilgilenen bir uzman olarak sonuçta çocuğunuzun kendi tercihi ile psikiyatriye yönelmesi bu alanda devam etmesi, hem benim açımdan, hem ülkemiz açısından güzel bir duygu. Burada benim fazla etkim olmadı. Aslında şöyle, bilinçli olarak yönlendirmem olmadı, tamamen kendi seçimi ile alakalı bu da ayrıca bize mutluluk verdi. Psikiyatrist olmak için tabi tıp eğitimi almak gerekiyor, tıp eğitiminin üzerinden de bir beş yıl kadar bir uzmanlık eğitimi gereken uzun meşakkatli bir süreç. Ama severek keyifle yaptığınız zaman insanı da mutlu eden bir şey.

 

Hocam röportajımızın konusu depresyon. Az önce kısaca değindik, artık günümüzde çok sık karşılaşıyoruz. Hava gibi, ekmek gibi, su gibi kullandığımız bir terim haline geldi depresyon. Depresyon nasıl bir hastalıktır. Giderek yaygınlaşan, yaşayan insan sayısının fazlalaştığı bir hastalık mı?

Şimdi depresyon dünyada önem arz eden, tedavisi ve sonuçları itibariyle rahatsızlıkların başında gelen bir durumdur. Çok önemli bir ruh sağlığı sorunudur. En sık görülen psikiyatrik bozukluk olan depresyon bir beyin hastalığıdır. Hani nasıl grip olduğumuzda boğazımızda ağrı, burnumuzda akıntı oluyor, midemiz rahatsızlandığında, ülser olduğumuzda midemizde rahatsızlık oluşuyorsa depresyonda da temel sorun beyinde oluyor. Beynin işleyişini düzenleyen bir sistem var. Biz bu sisteme nörotransmitter sistem diyoruz. Bir takım hormon benzeri maddeler var serotonin, noradrenalin gibi. Bunlar beynimizin işlevselliğini sağlıyor.Yani mutlu olmamızda, neşelenmemizde, üzüntülü olmamızda, sinirli ve takıntılı olmamızda, korkulu olmamızda bu maddelerin etkileri var. İşte depresyonda bu sistemin bozulması söz konusu. Dolayısıyla biyolojik bir rahatsızlık olan  depresyon en sık iş kaybına yol açan tıbbi sorunların başında geliyor. Gelişmiş ülkelerde birinci sıralarda, gelişmekte olan ülkelerde de önümüzdeki beş yılda ilk sıraya yerleşeceği Dünya Sağlık Örgütü tarafından bildiriliyor.

Depresyon bireyi, aileyi ve toplumu etkileyen bir ruh sağlığı sorunudur. Yani mideniz ağrır sadece sizi etkiler. Ama depresyon bireyi etkiliyor, aileyi etkiliyor, toplumu etkiliyor, ülkeyi etkiliyor. Depresyona giren kişi işe gitmiyor, iş verimi düşüyor, ülkenin ekonomik kaybına sebep oluyor. Ailesi ile ilgili bir takım sıkıntılar oluşmasına sebep oluyor. Yani birçok sistemi etkileyen bu rahatsızlık, vücudun diğer sistemlerini de etkiliyor. Depresyona giren insanların kalp rahatsızlıkları, akciğer rahatsızlıkları, diğer beden rahatsızlıkları daha ağırlaşıyor. Onların iyileşme süreci olumsuz etkileniyor. Tüm vücudu etkileyen bir rahatsızlık olan depresyon; düşünce, duygu ve davranışlarımızı etkiliyor. Yani kötü düşünmeye başlıyoruz, toplumdan kaçıyoruz, kendimizi bir eve kapatıyoruz. Dolayısıyla bu anlamda ciddi sorun yaşatıyor. Depresyonun en önemli sonuçlarından bir tanesi de intiharlardır. Bilimsel araştırmalara göre intiharların yüzde 70'i depresyondan kaynaklanıyor. Depresyon vakalarının yüzde 15'i de intiharlarla sonuçlanıyor. Yani beden olarak sağlıklı bir birey sırf tedavisi yapılmadığı için intiharla yaşamına son veriyor. Depresyon, etkili tedavilerle önlenebilir bir durumdur. Onun için bizlerde diyoruz ki intihar, önlenebilir bir durumdur.

Depresyon, herkeste görülebilecek bir rahatsızlıktır. Bir tıp profesöründe, öğretmende, çiftçide, ev hanımında görülebilir. Bunun eğitim düzeyi ile bir alakası yoktur.

 

PEKİ DEPRESYON NE DEĞİLDİR?

İşte bu soru da çok önemlidir. Depresyon basit bir üzüntü hali değildir. Hepimiz günlük yaşantımızda bir takım rahatsızlıklar yaşadığımızda üzülürüz ve bu durumu da karamsarlık olarak açıklarız. Bazı insanlar ‘ben bugün depresyondayım’ der ama depresyon günlük bir duygu değişikliği durumu değildir. Ve bir inanç zayıflığı da değildir. Bazen kliniğimize gelen cami, Kur'an kursu ve ilahiyat hocalarının ‘‘çevremdekiler siz inançlı insanlarsınız siz de nasıl böyle bir şey olur” dedikleri anda kendilerine bunun maneviyatla bir ilgisinin olmadığını anlatıyoruz. Fakat maneviyatınız güçlü ise intihar vakaları ile baş etmek biraz daha kolaydır. Depresyon, günlük sorunları kafaya takma hali de değildir. Ve depresyon başarısızlık hali de sayılamaz. Tedavisi edilebilen bir ruh sağlığı sorunu ve psikiyatrik bir bozukluktur.

Hocam depresyon kimlerde ne sıklıkla görülür, anlatır mısınız?

Depresyonun yaşam boyu görülme riski yüzde 20'dir. Yani her yüz kişiden 20 kişi yaşamının bir bölümünde depresyon yaşıyor. Elazığ'ın nüfusunu 500 bin diye düşünürsek yaşamı boyunca 100 bin kişi depresyona giriyor. Üzüntü ile depresyonu ayırt etmemiz lazım. Üzüntü herkeste görülebilir, ama depresyon farklıdır. Depresyonun erkeklerde görülme oranı yüzde 13, kadınlarda ise yüzde 22'dir. Her 8 erkekten biri, ya da her 4 kadından biri depresyona giriyor.

 

KİMLERDE RİSK DAHA FAZLA?

Daha önce depresyon geçiren bireyin normal bireylere nazaran geçirme riski yüksektir. Düşük sosyo-ekonomik düzey riski artıran bir faktördür. Erken anne baba kaybı depresyona girme riskini artıran sebepler arasında yer alıyor. Ailede depresyon öyküsü varsa depresyona yakalanma riski artıyor.. İş kaybı, boşanma, ayrı yaşama ve yalnızlık gibi durumlar depresyon riskini artırıyor. Yine kişilik özellikleri, tıbbi rahatsızlığı olanlar, stres, kadın olmak, madde bağımlılığı ve çocukluk dönemindeki travmalar da bu riski artırıyor.

 

Kadınlarda riskin fazla olması, hormon dengesinin değişkenlik göstermesi sorumlulukların daha fazla olması gibi çeşitli nedenlerden mi kaynaklanıyor?

Kadınlar erkeklere nazaran depresyonu iki kat daha sık yaşıyorlar. Bunun en önemli sebeplerinden biri hormonal sebeplerdir. Kadınlık hormonları özellikle her ay adet döngüsünde inişli çıkışlı bir durum sergiliyor. Yine hamilelik döneminde ve doğum sonrasında hormonal değişiklikler oluyor. Bu çok önemli bir etkendir. Geleneksel kadın rolü de kadınların depresyonla daha çok yüzleşmesini sağlıyor. Nedir diye soracak olursanız? Kadının geleneksel kültürde sorumlulukları erkeklere oranla fazladır. Çocukların bakımı, yemek, bulaşık gibi işleri düşündüğümüzde kadın erkeğe nazaran daha çok stres altındadır. Yine cinsel ve fiziksel istismara maruz kalan kadınların ileriki dönemlerde depresyona maruz kalacağını da söylemek mümkündür.

 

Hocam günümüzde depresyon oranının yüzde 20 olduğunu ifade ettiniz. Geçmiş yıllarda bu oran nedir? Gelişmişlik düzeyi artınca, sanayi ve teknoloji hayatımıza daha çok girdikçe depresyon riski daha mı çok arttı?

Depresyonun görülme sıklığı bütün dünyada, kültürlerde birbirine yakın. Ancak gelişmiş ülkelerde intihar vakalarının daha çok görüldüğünü, Kuzey Avrupa ülkelerinde mevsimsel nedenlerle bu riskin arttığını ve düşük sosyo – ekonomik nedenlerin de önemli olduğunu söyleyebiliriz.  Tabi şehir hayatında insanların doğadan uzak bir yaşam sürdüğü göz önüne alındığında daha çok stres yaşadıklarını görüyoruz. Stresin depresyonu tetikleyen bir faktör olduğunu ifade etmiştik. 

Fiziksel bir rahatsızlığımız olduğu zaman öncesinde bazı belirtiler nüksediyor. Depresyona yakalanmadan önce kişide bazı belirtiler görülüyor mu?

Depresyonun belirtilerine gelecek olursak; neşeli ve mutlu bir mesai arkadaşımızın olduğunu düşünelim. Bakıyorsunuz ki durgunlaşıyor, artık misafirliğe gitmiyor, kimseyi kabul etmek istemiyor, dışarı çıkmak istemiyor. Sosyal hareketlerini kısıtlıyor, sürekli düşünme, daha ileri dönemlerde sürekli halsizlik, bitkinlik ve içine kapanma belirtileri baş gösteriyor. Her zaman keyif aldığı etkinliklerden uzaklaşmaya başlıyor. Müzik dinleyen neşeli halinden içine kapanıyor. Güzel ev yemekleri yapan bir hanımefendi artık çocuklarına yemek yapmak istemiyor ya da eşiyle ilgilenmek istemiyor. İşte bu durumlarla karşılaşıyoruz. Mutsuzluk dediğimiz durum oluşuyor. Ve bu kişiler konsantre olamıyorlar, suçluluk durumları var, değersizlik durumu yaşıyor. ‘Benim hiçbir önemim yok, niye yaşıyorum’ demeye başlıyor. Ölme isteği ve intihara kalkışma durumları başlıyor. İşte bu durumda biz diyoruz ki bunlar depresyon belirtileridir. Ama bir kişide bir gün, iki gün olan bu durumlarda bizim bu kişiye depresyon teşhisi koymamıza yeterli değil. Bu belirtilerin iki hafta süresince gün boyu sürmesi gerekiyor ki biz buna depresyon diyelim.

Depresyonda en sık gördüğümüz bulguların başında iştah ve uyku bozukluğu gelmektedir. Gerek iştah artması gerekse iştahsızlık, uykusuzluk ya da aşırı uyku hali eşlik ediyor. Hiçbir şeyden zevk almama,  cinsel isteksizlik, eşlerin birbirinden uzaklaşması depresyonda sık karşılaştığımız belirtilerdir.

       Sonbahar ayındayız, sonbahar depresyonu diye bir durum söz konusu mudur?

Mevsimsel depresyon dediğimiz bir durum var. Bu gerçekten mevsimlerle çok ilişkili bir durum. Bir kişide sonbahar kış aylarında başlayan ve yaz aylarında düzelen depresif atakların olması durumunda biz bu kişilerde mevsimsel depresyon olduğunu ifade ediyoruz. Mevsimsel depresyon kadınlarda daha sık görülüyor. Kış aylarında gün batımı erken, havalar kapalı oluyor. Gecelerin uzun, gündüzlerin kısa olması melatonin hormonunun artmasına sebep oluyor. Buda depresyon oluşumunu kolaylaştırıyor. Bahar aylarında günler uzayıp güneş etkisini artırınca bu depresyon durumu kendiliğinden düzeliyor. Ama sonbahar ve kış aylarının 6 ay sürdüğü düşünüldüğünde bu kişiye müdahale edilmediği anda, karamsar, mutsuz biri olarak yaşamına devam ediyor.

 

Günışığının insan bedenine güzel bir artısının olduğunu biliyoruz. Karadeniz insanını düşündüğümüz zaman bunu nasıl açıklarız?

Tabi her bölgenin insanı o bölgeye uyum sağlıyor. Karadeniz'e dışardan biri gittiğinde havanın yapısından kaynaklı o kişiyi karamsarlığa itebiliyor. Ama şu bir gerçek ki; İskandinav ülkelerinde depresyon ve intihar vakalarının daha sık görüldüğünü ifade edebiliriz. Bu ülkelerde depresyon nedeniyle işe gitmeme oranlarının da yüksek olduğunu biliyoruz.

Hocam hangi aşamada bir psikiyatriste başvurulması gerekiyor?

Çevremizde yaşayan insanların duygularında daha önce görülmeyen bir takım ciddi değişmeler söz konusu ise ve bu durum iki hafta  yada daha uzun  süre gün boyu devam ediyorsa bir uzmana başvurmalarını öneriyoruz. Günümüzde insanların psikiyatri ile ilgili ön yargıları var. Ben deli miyim? Akıl hastası mıyım? gibi düşüncelerle doğru  hekime gitmekten kaçınıyorlar. Toplumun yüzde 20'sinin depresyonla karşı karşıya olduğu düşünüldüğünde bu ön yargıyı yıkmamız lazım. Eğer gitmezsek asıl hatayı o zaman yapıyoruz. Ve hiçbir bedeni rahatsızlığı olmayan birinin intihar durumunda o zaman eyvah diyoruz. Bu durumda iş işten geçmiş oluyor. Bu durumda muhakkak psikiyatriste gitmek gerekiyor. Depresyon tedavisi olan bir rahatsızlıktır ve hastaların yüzde 80'inde başarı elde edilmektedir.

PSİKOTERAPİ Mİ  İLAÇ TEDAVİSİ Mİ?

Bizlere sıkça sorulan bir sorudur bu aslında. Günümüzde depresyon tedavisinde kullanılan güvenli, etkin, herhangi bir alışkanlık ve bağımlılık etkisi olmayan tedavi edici ilaçlar var artık. Bir depresyon atağında kullanılan ilaçla bu atağı yüzde 70 oranında düzeltiyorsunuz. Burada antidepresanlarla ilgili yanlış bilgileri düzeltmek lazım. İnsanlar yanlış bilgi ve  ön yargılar nedeniyle antidepresan ilaçlardan korkuyor. Bir haberde intihar vakası anlatılırken antidepresan kullanıyordu ibaresini duyduğunuzda sanki intihara neden olduğu algısı oluşturuluyor. Aksine intihar vakalarını önlemek adına bizler bu tür ilaçları kullanıyoruz.

Psikoterapi çok önemlidir. Özellikle stres altında olan, geçmişte çok ciddi kayıpları olan, ekonomik sorunlar yaşayan ve kendine güven duygularında sorun olan, depresyonda olan kişilerin tedavisinde sorunların üstesinden gelmek, negatif düşüncelerle başa çıkma konusunda çok işe yarayan bir tedavi tekniğidir.

Biz genel klinik uygulamamızda ilaç artı psikoterapi kombine uygulanmasının en etkili ve en iyi sonuç veren tedavi yöntemi olduğunu ifade ediyoruz. Bir kişiye sadece ilaç vermek yetersiz kalır. Psikoterapi, konuşmaya dayalı hastalığın üstesinden gelmekte oldukça faydalı sonuçlar almamızı sağlıyor. Psikoterapi sorun yaşayan kişiyle yapılan sıradan bir sohbet değildir, psikoterapi için ciddi eğitimler gereklidir.

 

Fototerapi özellikle kış depresyonunda tedavide etkilidir. Bol ışıklı mekânlarda günde en az iki saatten uzun vakit geçirmek tedavide oldukça faydalıdır. Yine EKT şok tedavisi olarak bilinen ağır vakalarda, ilaçlara yeterli düzeyde cevap alınamayan durumlarda tedaviye ek olarak kullanılan bir yöntemdir. Burada antidepresanlarla ilgili bir takım önemli vurgular yapmak gerekir. Bu ilaçlar bağımlılık yapmazlar. Ancak komşunun önerisiyle bugün canım sıkıldı bir antidepresan alayım düşüncesi doğru değildir. Antidepresanlar bir psikiyatri uzmanı gerekli değerlendirmeyi yaptıktan sonra tedavi  için gerekli  görürse kullanılabilir. Antidepresanlar günlük etki eden ilaçlar değildir. Etkileri 2-3 haftada başlıyor, yanıt aldıktan sonra en az 6 ay kullanmak gerekiyor. Dünyada tüm ülkelerde ilk ataktan itibaren en az 6 ay ilaç tedavisinin sürdürülmesi gerektiği öneriliyor. Antidepresan ilaçlar uyuşturucu değildir ve kişiliği etkilemezler. Ciddi yan etkileri yoktur.

Depresyonda olan hastalar çoğunlukla kendileri doktora gitmezler. Depresyon hastası sürekli negatif tablo ile karşı karşıya kalır. Bu kişiler ancak yakınları fark ederse çoğunlukla tedavi arayışına girerler. Yakın çevrenin desteğine büyük ihtiyaç olduğunu sıklıkla görmekteyiz. Bizde genelde şöyle bir durum var. Ben şu ilacı kullandım çok iyi geldi, sende kullan denilir. Kilosu düşük olana vereceğimiz antidepresan ile kilosu fazla olana vereceğimiz ilaç farklıdır. Çoğu insan uzmana gidersem ilaç verecek ve bu benim uyku düzenimi vs durumlarımı kötü etkileyecek düşüncesiyle tedavisine başlamıyor.

Hocam sosyal medyada çoğu kez karşılaşıyoruz. Yaşam koçu, pedagog, kişisel gelişim uzmanlarının online destekle tedavi metotları var. Bununla ilgili neler söylersiniz?

Psikolojik destek uzman kişilerden alınmalıdır. Günümüzde sonradan oluşan meslekler söz konusu. Zaman zaman sosyal medyada görüyoruz. İki günlük kişisel gelişim, yaşam koçluğu eğitimleri alıp psikoterapist olduklarını düşünerek internette bir takım sayfalar açıyorlar. Üniversitelerimizde kişisel gelişim uzmanı,  pedagog ve yaşam koçu yetiştiren bölümler bulunmamaktadır. Bunlar biraz meslek istismarı aslında. Yine pedagog alanında istismarlar söz konusu. Çocuk psikoloğu adı altında hizmet veren kişiler görüyoruz. 1982 yılından sonra üniversitelerde pedagoji bölümü kapatıldığı için pedagog mezun eden bir bölüm yok. Bunun yerine çocuk ve ergen psikiyatri bölümleri var. 11 yıllık eğitimden sonra çocuklarla ilgili ruhsal, duygusal ve davranışsal sorunları tedavi eden uzmanlar tıp doktoru kişiler bunlar. 

Tabi psikolog kavramı da çok istismar edilen bir konudur. Bir kişinin 4 yıllık teorik psikoloji eğitimi sonrasında psikoterapi vermesi doğru değildir. Özel kliniklerde bu eğitimler alındıktan sonra bu terapiler ancak verilebilir.

Ben 30 yıllık psikiyatri uzmanıyım, kartvizitimde psikoterapist yazmıyorum.  Birçok alanda bu tedavileri yapmama rağmen bunu kartımda kullanmıyorum, bunun için uzun süreli özel eğitimler almak gerekiyor.

Yine günümüzde bir başka istismar konusu da PDR uzmanları. Okulda rehber öğretmen olan kişilerin bir kısmının yeterli eğitim ve donanımı olmadan psikoterapi yaptıklarını görüyoruz. Bu vakalar bize geldiğinde üzülüyoruz tabi.Bir psiyatrist klinik açmak istediğinde Sağlık İl Müdürlüğü’nden bir belge alıyor. Uzmanlık belgesi ve tıp diplomasıyla bu belge veriliyor. Ama bir psikolog hiçbir belge almadan gidip rahatça psikoterapi merkezi açabiliyor.

Bakıyorsunuz bir paylaşım yapılıyor, dikkat eksikliği hiperaktivite eksikliği için psikiyatriye gitmeyin, bu psikologların tedavi edeceği bir hastalıktır deniliyor. Bu rahatsızlık aksine ilaç tedavisi gerektiren tıbbi bir rahatsızlıktır. Dolayısıyla bu sorunun tedavisinin bir psikologla ilgisi yok. Alanlarda sınır ihlallerinin olduğunu, vatandaşın bilgi sahibi olması gerektiğinin de altını çizmek istiyorum.

Çocuk psikoloğu diye bir kavram yok. Bu tedavi yöntemi için ebeveynler bu kişilere kolaylıkla gidiyorlar. Ben herkese gittikleri klinikteki uzmanın hangi belgeye sahip olduğunun araştırılmasını öneriyorum. Kişisel gelişim uzmanı, yaşam koçu, pedagog, çocuk psikoloğu sıfatları kullanılarak psikoterapi, aile psikoterapisi yapanların bu işi istismar ettiklerinin bilinmesini istiyorum. Günümüzde migren tedavisi yapan diyet uzmanlarını görüyoruz. İnsanlarımızın ruh sağlığı ile oynadıklarını düşünüyorum. Ulusal kanallarda prostat tedavisi, diyabet tedavileri öneren kimya profesörlerini görüyoruz. Yazılı ve görsel medyanın insanların zihinlerini etkilediği bir gerçek ama doğru bilgilere ulaşmak en önemlisidir.

Kış aylarında insanların alternatif tıbba yöneldiğini biliyoruz. Alternatif tıbba bakış açınız nedir?

Alternatif tıp insanların destek amaçlı başvurduğu yöntemlerdir. Bazen insanlar diyor ki depresyonumu düzeltmek için sarı kantaron ya da papatya çayı içsek olur mu? Bende diyorum ki papatya çayı ile sarı kantaronun depresyon tedavisinde bir etkisi yok, aksine zararları olabiliyor. Ama bir kişi kış mevsiminde abartmamak kaydıyla bitki çayı içebilir. Biz psikaytrlar şunu çok önemsiyoruz, insanların hareket etmelerini istiyoruz. Günümüzde insanlar hareketsiz bir yaşam sürüyor, evlere, sitelere hapsoluyor. Tedavi verdiğimiz insanlara her gün en az bir saat yürümelerini ve bol ışıklı alanlarda kalmalarını öneriyoruz. Tıbbi tedavi yerine alternatif tıbba yönelmek bazen ciddi komplikasyonlara yol açabilir, buna dikkat etmek lazım.

Hocam bu güzel söyleşi için teşekkür ediyoruz. Detay okuyucuları için son olarak neler söylersiniz?

Bizimle böyle güzel bir röportaj yaptığınız için teşekkür ediyorum. Ruhsal sağlık en az bedensel sağlık kadar önemlidir. İnsanların ruhsal sağlığı ile sorun yaşamaları durumunda doğru ve alanında uzman kişilere başvurmalarını öneriyorum.  Ve son olarak diyorum ki hayat mutlu yaşanmak içindir.

HABERİ PAYLAŞ:
BUNLARA DA BAKIN