DUYGUSAL SAVRULMALAR
Meltem Ataş
Uzak şehirler, uzun yolculuklar artık ulaşılması bir hayal şimdilerde. Hani bazen gitmek için cesaret gerektiren bazen de kalmanın daha zor olduğu yerlerdir uzaklar, şairin deyimiyle. Güzel günleri; mutlu insanları, insan ruhuna şifa cümleleri, değerli olduğuna inandığımız bütün vazgeçilmezlerimizi bir kitabın arasında kurutup rafa kaldırdık şimdilerde. Adına ırak dedik sonrasında. Irakları yakın edeceğimize dair garip, imkânsız hayallerimiz vardı belli ki.
Bazı gidişlerin ardından söylenen kuru soğuk cümleleri; anlamsız serzenişleri, umursamazca kurulan hoşça kal cümlelerini bir kuru güle güleye sığdırırken; bütün güzel hislerin ve yaşanmışlıkların içerisinde hapsederek, ardımıza bakmadan koşarcasına uzaklaştık.
Bazı sığınaklarımız oldu zaman zaman. İşte ben yine evin en kuytu köşesinde; kitaplarımla haşır neşir olurken, onlara sığınmaya çalışıyorum. Ne zaman huzurum kaçsa kafam düşüncelerimin yoğunluğu ile yorulsa, düşüncelerimi taşımak ağır gelse omuzlarıma sonra ruhuma; kendimi kitaplarımla baş başa ve sakinliği ile iyi geldiğine inandığım bu odada yani kendi sığınağımda buluyorum.
Evin farklı odalarında hatta mutfakta bile kitap bırakmışlığım oluyor zaman zaman. Arasında dergilerimden hediye; renkli ayraçlarım, birkaç damla çay lekesi, bir tutam gözyaşına teslim olmuş. Belli ki yine bir haftada birkaç kitap okumaya çalışmışım. Her kitabın ayrı hatırası, ayrı anısı olsun istemişim.
Sığındığımız limanların böyle özellikleri olur işte. Bizi mutlu ettiklerine inanırız. Huzuru zirvelerde yaşamak adına kitapların o muazzam kokusuna ve ruha iyi gelen yanına anlamlaştırmaya çalıştığımız pek çok cümlesinde teslim oluruz. Bazı mekanlar o yüzden insanın kalesi gibidir. Kendimizi orada Fatih gibi hissederiz. İstanbul'u fethedeceğimize dair imkânsız hayallerimiz olur. Yüreğimizin dehlizlerinde bin bir ruh haline bürünürken pek çok duyguyu biranda yaşayacağımız muhakkak. Etrafımızda hislerimizden bir haber insanlar; amaçsız kalabalıklar, geçmişin kıyısında kalmış yarım yamalak duygular, geleceğe dair garip planlarımız, dışarıda yağan yağmurun sesiyle hüzün demlerimiz olacak elbette. Ama hapsolduğumuz mabedimizde bütün sesleri kulak ardı edecek yüreğimiz.
Sonrasında sığınağımızda belli belirsiz gözlemlerimiz olacak. Kitaplığımıza artık sığmayan kitap ve dergilerimiz; biraz nostaljik biraz edebi duvarı boydan boya kapatan posterlerimiz, annemizin baktıkça sürekli söylendiği, iyi temennileri taşıyan kartpostalların duvarın yarısını kapatmasıyla oluşan renklerin güzelliği para ve pul ve benzeri koleksiyonlarımız. İnsan düşünmeden edemiyor bunlar bizden sonraki nesillere bir yük mü acaba? Diye. Bizim kadar özenli saklayacaklar mı diye iç geçirmelerimiz ve korkularımız olacak, anısını ne kadar taşıyacaklar diye kafamıza vuran garip düşünceler. Belki de kurtulmak için biranda yok etmeye çalışacaklar kim bilir. Ama şimdi ben bütün bu güzelliklerimden nasıl vazgeçebilirim. Hayatımın, hatıralarımın, sevdiklerimin öznesi onlar.
Hayatımız birazda böyle işte. Bir varmışız bir yokmuşuz. Kıymet bilmek gerekir ki hatıralar o yüzden güzeldir. Binlerce mutluluğu, bazen de acıyı sığdırırız içerisine. Kimi zaman bir tebessümde kimi zaman hüzünlü gözyaşlarına. Kelimelerimiz gözyaşlarımızda sükuta erer bazen, cümleler eskitiriz hatıra niyetine söylenmemiş olur çoğunlukla, hep kendimize sakladığımız hislerimizde. Zaman durur o an biz bütün hüzünlü ve mutlu duygularımızı anılarda yakalamaya çalışırız. Acının da mutluluğunda yakasından tutarak, tıpkı bir alacaklı gibi.
Hani şairin dediği gibi:
Ne de olsa ruhlarda denizler gibidir,
Derinlik ancak derinliklere yanıt verir.