TERÖRSÜZ TÜRKİYE: UMUDA GİDEN YOL
Yıllardır süregelen bir acı, bir yara... Türkiye'nin 40 yılına mal olan, on binlerce canın yitirilmesine, şehirlerin harap olmasına, şehitlerin toprağa verilmesine ve yaklaşık 400 milyar dolarlık bir ekonomik kayba yol açan terör belası, belki de ilk kez bu kadar ciddi bir şekilde sona erme sinyali veriyor.
İmralı’dan gelen “silah bırakın” çağrısına PKK terör örgütü kanadından olumlu bir yanıt gelmiş olması, her ne kadar dikkatle ve temkinle yaklaşılması gereken bir gelişme olsa da, toplumun büyük kesiminde bir umut ışığı yaktı. Ancak, bu süreç her zamankinden daha hassas, daha kırılgan ve daha dikkatle yönetilmesi gereken bir dönem olarak karşımızda duruyor.
GEÇMİŞİN YÜKÜ HAFIZAMIZDA
Bu topraklarda terörün açtığı yaraları, rakamlarla anlatmak mümkün değil. 40 yılda kaybedilen her can, her evlat, her asker, her sivil, bir ailenin yüreğine saplanan tarifsiz bir acı olarak kaldı. Terör, sadece can kaybı değil; güvenlik kaybı, ekonomik gerileme, sosyal kutuplaşma ve hatta uluslararası itibar kaybı demek oldu. Güneydoğu başta olmak üzere birçok bölgede yıllarca süren huzursuzluk, kalkınmanın önündeki en büyük engellerden biri haline geldi.
YENİ BİR DİL, YENİ BİR DURUŞ
Bugün geldiğimiz noktada artık eski yöntemlerin çözüm üretmediği net bir şekilde anlaşılmış durumda. Silahlar susmalı, fikirler konuşmalı. Şiddetin diliyle siyaset yapılamayacağı, demokrasiye ancak fikirlerin katkı sunabileceği gerçeği herkesin gözleri önünde. İmralı’dan yapılan çağrı ve bu çağrıya gelen ilk olumlu sinyal, yeni bir dönemin kapısını aralayabilir. Ancak bu sürecin sağlıklı ilerlemesi, tüm tarafların samimi, tutarlı ve toplumsal barışı önceleyen bir duruş sergilemesine bağlı.
TOPLUM NE DİYOR?
Toplumda bu sürece yönelik genel bir temkinli iyimserlik söz konusu. İnsanlar artık şehit haberleriyle uyanmak istemiyor, anneler çocuklarını dağa değil, okula göndermek istiyor. Ancak elbette bir kesim, geçmiş tecrübeler nedeniyle sürece güven duymakta zorlanıyor. Bu noktada devlete düşen görev, hem şeffaf olmak hem de toplumun her kesimini bilgilendirerek güveni tesis etmektir.
TERÖRÜN BİTMESİ NE GETİRİR?
Silahların susması, sadece bir bölgenin değil, tüm Türkiye'nin kalkınması demektir. Bugün Doğu ve Güneydoğu Anadolu’nun dağlarına değil, topraklarına yatırım yapılabilmesi için terörün sona ermesi gerekir. Eğitimden tarıma, sanayiden turizme kadar her alanda bölgesel kalkınmayı hızlandıracak adımlar, ancak huzur ortamı tesis edilirse hayata geçirilebilir.
Ayrıca uluslararası alanda da Türkiye’nin elini güçlendirecek, hem ekonomik hem de diplomatik ilişkilerde daha özgüvenli bir politika izlemesini mümkün kılacaktır. Savunma yerine kalkınmaya, çatışma yerine uzlaşıya harcanacak kaynaklar, milletin refahına dönüşecektir.
Gerçek bir barış, sadece silahların susmasıyla değil; adaletin tesisiyle, ekonomik ve sosyal eşitliğin sağlanmasıyla, kimliklerin özgürce ifade edilebildiği demokratik bir iklimin kurulmasıyla mümkün olur. Bir tarafın kazanıp diğerinin kaybettiği değil, herkesin kazandığı bir çözüm ancak uzun ömürlü olur.
Sürecin başarısı, sadece hükümetin ya da güvenlik kurumlarının değil; medyanın, sivil toplumun, akademisyenlerin ve halkın da sağduyulu yaklaşımına bağlıdır. Nefret dilinden, ötekileştirici söylemlerden uzak durarak; ortak bir gelecek dili inşa etmek zorundayız.
Bugün belki de tarihî bir eşikteyiz. Terörsüz bir Türkiye hayali, artık bir temenni olmaktan çıkıp gerçek bir hedef haline gelme şansı bulmuştur. Ama bu hedefe ulaşmak sabır, akıl, kararlılık ve en önemlisi samimiyet ister.
Silahların sustuğu, çocukların korkmadan sokaklarda oynadığı, dağların değil kitapların konuşulduğu bir Türkiye... Bu ülkenin her ferdinin hakkı, bu milletin en büyük arzusu.
Ve artık bu arzuyu hayata geçirme zamanı çok yaklaştı.
Bakmadan Geçme





